ilim, irfan, ilim sitesi, ilim ve irfan sitesi, temel esaslar, islam esasları, itikad bilgileri, temel itikat bilgileri, iman esasları, namaz, oruç, hac, zekat, umre, abdest, ezan

Ahiret Hayatı

ÂHİRET HAYATI



Kabir Suali

Kabir, cenazenin defnedildiği yere denilir. Bir insan öldüğü zaman, cesedi kabre konulur. Nefsi ise ölümden itibaren başlayıp tekrar dirileceği ana dek, 'berzah âlemi' denilen bir âlemde bekler. Bu âlemde bulunuş zamanına, cesedin kabirde olmasına nazaran, "kabir âlemi", "kabir azabı" denmiştir. Fakat kişinin cesedi yansa, külleri savrulsa veya vahşi hayvan tarafından yenilse de berzahta bekleyip amellerinin neticesiyle karşılaşmaya başlayacaktır. Kabir azabına iman etmek lazımdır, çünkü sahih hadislerle sabittir. 

"Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellemden buydum, buyurdu ki: 'Kabir, ahiret duraklarından birincisidir. Kurtulankar ve helak olanlar, bu merhalede ayrılırlar. Burada kurtulanların işi, sonraki duraklarda daha kolay, helak olanların işi ise sonraki merhalelerde daha zordur. Kabirden daha korkunç bir banzara görmedim." (İbn Mâce, Zühd, 32) 

Bu sırada sorgu melekleri gelip sual sorarlar. Her insan, dünyada nasıl bir hayat yaşadıysa kabirde melekler tarafından ona göre karşılanacaktır. Eğer dünyada iyi olarak, yani iman ve iyi amel sahibi olarak yaşamış ise kabirdeki hali de iyi olur. Dünya hayatını kötü olarak, günahlarla geçirmiş ise kabirdeki durumu da kötü olacaktır. 

Peygamberimiz buyurmuştur ki: "Ölü mezara konulur. Salih bir kişi kabrinde endişesiz ve korkusuz oturtulur. Sonra ona; 'Hangi dinde idin?' diye sorulur. O; 'Ben İslâmm dininde idim' diye cevap verir. Sonra ona; '(Resûlullah hakkında,) Şu zat hakkında ne diyorsun?' diye sorulur. O da; 'Muhammed sallallâhu aleyhi vesellem Allah'ın Resulüdür. O, bize Allah katından apaçık ayetler getirdi;  biz de O'nu doğruladık' diye cevap verir. Daha sonra bu ölüye; 'Sen Allah'ı gördün mü?' diye sorulur. O da "Hiçbir kimse Allah'ı görmeye lâyık değildir" diye cevap verir. Bu soru ve cevaplardan sonra, onun için ateş tarafına bir pencere açılır. Ölü ona bakarak ateş alevlerinin birbirini kırıp yemeye çalıştığını görür. Sonra ona; 'Allah'ın seni koruduğu ateşe bak' denir. Daha sonra, onun için Cennet tarafına bir pencere açılır. O da bu defa Cennetin süsüne ve nimetlerine bakar. Kendisine; 'İşte bu yer, senin makamındır' denildikten sonra; 'Sen samimi iman üzerinde idin, bu sağlam iman üzere öldün ve inşaalalah iman üzerinde dirileceksin' denir." (İbn Mace, Zühd, 32) 

Ölüp kabre konulan her insan, mutlaka sorguya çekilir. Eğer dünyada iman etmiş ve salih ameller işlemiş ise sorulara çok kolay bir şekilde cevap verir. Eğer hayatını imansız veyahut amelsiz olarak, günahlarla geçirmiş ise sorulara çok zor cevap verir veyahut hiç veremez ve o andan itibaren ceza ve azap görmeye başlar. 

Nitekim Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur." (Tirmizî, Kıyâme, 26) 

Bera b. Azib şöyle anlatmıştır: Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem ile birlikte, Ensar'dan birisinin cenazesine gitmiştik. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem başı eğik olarak mezar başına oturdu, üç kere; "Allah'ım kabir azabından sana sığınırım." dedi ve üç kere kabir azabından Allah'a sığındıktan sonra şöyle buyurdu: 

"Mü'min ölüme yöneldiği vakit, beraberinde kefen ve güzel koku bulunan, yüzleri güneş gibi parlak melekleri, Allah-u Teâlâ gönderir. Adamın göreceği yerde beklerler. Ruhu çıktığı vakit, yer ile gök arasında ve gökte ne kadar melek varsa hepsi onun için istiğfar ederler. Gök kapılarının tümü kendisi için açılır ve her kapı kendisinden geçmesini ister. Ruhu Allah'a yükseldiği vakit, melekler: "Ya Rab!  Bu falan kulunun ruhudur." derler.  Allah-u Teâlâ; 

"Onu geri çevirin ve onun için hazırladığım mükâfat ve iyilikleri ona gösterin. Zira ben ona vadettim: 'Sizi topraktan çıkardım ve toprağa iade edeceğim, tekrar topraktan çıkaracağım.' (Taha; 55) Ruh, mezara döner ve hatta kendisini defnetip dağılanların ayak takırtılarını dahi duyar. Son bir eziyet olarak, melekler onu olabildiğince sıkıştırır ve: "Rabbin kim? Peygamberin kim ve dinin ne?" diye sorarlar. Adam: "Rabbim Allah, dinim İslam ve peygamberim Muhammed sallallâhu aleyhi vesellemdir." der. Bu cevabı verdiği vakit birisi: 

"Doğru söyledin." diye seslenir. İşte bu Allah-u Teâlâ'nın; "Allah iman edenlere dünya hayatında da ahirette de, o sabit sözlerinde daima sebat ihsan eder." (İbrahim; 27) buyurduğunun manasıdır. Sonra güzel yüzlü, güzel elbiseli ve güzel kokulu birisi karşısına gelir ve nimetleri devamlı olan Allah'ın cennet ve rahmetiyle sana müjdeler olsun der. Adam: "Allah seni hayırla mükâfatlandırsın, sen kimsin?" diye sorar. O da:" Ben senin dünyadaki iy amellerinim." diye cevap verir. Sen, Allah'a ibadete süratle koşar ve isyana ise tembellik eder yaklaşmazdın. Bunun için Allah seni hayırla mükafatlandırdı. Sonra birisi: "Buna cennetten bir döşek getirin ve cennetten mezarına bir kapı açın." diye seslenir. Döşek getirilir ve cennete doğru bir kapı açılır. O da: "Allah'ım! Kıyameti tez getir de bir an evvel aile efradıma kavuşayım." der. 

Kâfire gelince, o da dünyadan ilişkisini kesip ahirete yöneldiği vakit, çirkin suratlı, şiddetli azap melekleri, ateşten elbise ve katrandan gömleklerle karşısına dikilirler. Canı çıktığı vakit, yer ve gökteki bütün melekler kendisini lanetlerler. Gök kapıları kapanır. Hiçbir kapı onun habis ruhunun kendisinden geçmesini istemez, böylece ruhu geri çevrilir. Melekler: 

"Ya Rab! Bu falan kulunun ruhudur, yer ve gökler bunu kabul etmiyorlar." derler. Allah-u Teâlâ: "Onu geri çevirin ve ona hazırladığım azabı gösterin. Zira ona da: 'Sizi topraktan yarattım, toprağa iade edeceğim ve tekrar topraktan çıkaracağım.' diye va'dettim." (Taha; 55) Ruhu mezarına çevrilir. Hatta mezarı başında dağılmakta olanların ayak takırtılarını dahi duyar. Ona da: "Rabbin kim? Peygamberin kim ve dinin nedir?" diye sorarlar. O da: "Bilmem." der. Onlar da: "Evet, bilmezsin." derler. Sonra çirkin elbiseli pis kokulu ve vahşi suratlı birisi gelip karşısına dikilr ve: "Allah'ın gazabı ve devamlı azabı ile sana müjde olsun." der. 

Adam: "Senin de Allah cezanı versin, sen kimsin?" diye sorar. Adam: "Ben senin dünyadaki çirkin amelinim. Sen kötülüğe koşa koşa gider, fakat ibadet ve itaatte tembel davranırdın. İşte, bu gün Allah-u Teâla kötülüğünün cezasını sana çektirir." der. 

Sonra kör, dilsiz ve sağır birini ona müvekkel (bekçi) eder. Demirden bir tokmak onun için hazırlanır. İns ve cin bir araya gelse onu yerinden kıpırdatamaz. Hatta dağlara vurulsa dağları kül ve toprak haline getirir. Bununla kendisine bir vuruşta kül kaline gelir, tekrar dirilir. Alnına öyle şiddetle vururlar ki, cin ve insanlardan başka herkes sesini duyar. Sonra; 'Buna ateşten iki demir parçası getirin, cehennemden de kendisine bir kapı açın.' denir. Ateşten levhalar üzerine yatırılır ve cehennemden de kendisine bir kapı açılır."
(Ebu Davud, Hâkim) 

Hz. Osman radıyallâhu anhu, bir kabir başında durduğu zaman ağlar ve sakalını gözyaşlarıyla ıslatırdı. Bu şekilde ağlamasının sebebi sorulduğunda da şunu söylerdi: "Gerçekten, şu mezarların sessizliği bizi aldatmamalıdır. Orada nimet görenler de azap çekenler de vardır. Buna göre, aklı başında olan kimse, kabre girmeden önce orayı sık sık hatırlamalıdır. 

Nitekim Süfyan-ı Sevri şöyle demiştir:" Kim, kabri sık sık hatırına getirirse orasını bir cennet bahçesi olarak bulur. Buna karşılık habri hiç hatrına getirmeyen kimse de orayı bir cehennem çukuru olarak bulur." 

Buna göre, her müslüman için gerekli olan şey, kabir azabından Allah'a sığınmak ve kabre girmeden önce salih ameller işleyerek, orası için hazırlanmaktır. İnsan kabre girdikten sınra, bir tek iyi amel işlemek için geri dönmesine izin verilmesini ister, fakat bu arzusu yerine getirilmez. O zaman pişmanlığa gömülür. 

O halde, aklı başında olan kimse ölülerin durumunu düşünmelidir. Ölüler iki krekât namaz kılmak için veya tevhid kelimesini söylemek için veyahut bir tek kere Allah-u Zülcelâl'i zikretmek için izin isterler, fakat kendilerine izin verilmez. O zaman da günlerini gaflet içinde harcıyorlar diye yaşayanlara hayret ederler. 

Bütün bunlardan anlaşıldığına göre, her mü'min dünyada iken günlerini gaflet içinde geçirmemeli, zamanını zayi etmemelidir. Her anınından sorumlu olduğunu, kıyamet gününde her anını nerede ve nasıl geçireceğinden sorulacağını unutmamalıdır. 

Dünyada geçirdiğimiz bu günler, hepimiz için bir sermayedir. Sermaye elimizde olduğu müddetçe kazanç elde etmeye muktediriz. Onun için salih amellere sarılmalı ve günahlardan kaçınmalıyız. Kıyamet günü bize fayda verecek ancak budur. Şunu iyi bilelim ki o gün pişman olmanın hiçbir faydası yoktur. 

Ölmüş olan mü'minlere, sadaka ve duanın çok menfaat verdiğine inanmak gerektiğini de belirtmiş olalım. Nitekim Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem, bir hurma dalını ikiye bölmüş ve bir mezara yarısını, diğerine de diğer yarısını dikmiş ve şöyle buyurmuştur: "Kurumadıkları müddetçe, mezarda yatanların azaplarını hafifletmesi umulur." (Buhâri, Müslim)

Buradan da anlaşılıyor ki sadaka, dua ve Kur'an okumak da ölüye fayda verir. Çünkü o hurma dalları, yai kaldıkları müddetçe mezardakilere (rahmetin inmesi sebebiyle) faydalarının dokunacağı umuluyorsa, mü'minin vereceği sadakadan, okuyacağı duadan ve Kur'an'dan istifade etmesi daha evladır. 
 
Ölümden Sonra Dirilmek (Ba'su Ba'del Mevt) 
Öldükten sonra tekrar dirilmek anlamına gelen ba's, ahiret hayatıın en önemli devrelerinden biridir. Ehl-i Sünnet itikadına göre, tekrar diriliş, hem beden hem de ruh ile olacaktır. Buna göre insan, öldükten ve çürüdükten sonra, Allah-u Zülcelâl, onun bedenine ait aslî parçaları bir araya getirecek ve ruhu buna iade edecektir.

Kur'ân-ı Kerim'deki: "Şüphesiz ayetlerimizi inkâr edenleri, gün gelecek bir ateşe sokacağız. Onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe derilerini başka derilerle değiştiririz ki, acıyı duysunlar..." (Nisa; 56) mealindeki ayet ile hesap arasında insanın dil, el ve ayaklarının şahitlik yapacağını bildirien ayetler (Nur; 24-25), yeniden dirilişin, ruh ve beden birlikteliği ile olacağının delilleridir.

Kur'an-ı Kerim, öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenlere karşı, yeniden dirilmenin aklen mümkün olduğunu ve mutlaka meydana geleceğini ısrarla vurgulamakta ve bu konuda şu delilleri ileri sürerek, bu gerçeği ispatlamaktadır: 
  1.     Bir şeyi yoktan var edenin, onu ikinci defa var etmesi öncelikle mümkündür. Bu ispata örnek olarak şu ayetler verilebilir: "Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve 'Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?' diyor: De ki: 'Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir." (Yasin; 78-79)  "Ey İnsanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan, sonra organları önceden belirsiz, (sonra) belirlenmiş, canlı et parçasından yarattık ki, size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz. Sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder. Yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür, ta ki bilen bir kimse olduktan sonra, bir şey bilemez hale gelsin..." (Hac; 5)
  2. Gökleri ve yeri yaratıp onları bir şeye dayanmadan tutan Allah-u Zülcelâl, insanı öldükten sonra tekrar diriltmeye şüphesiz kadirdir: "Gökleri ve yeri yaratan ve bunları yaratmakla yorulmayan Allah'ın, ölüleri diriltmeye de gücünün yeteceğini düşünmezler mi?..." (Ahkaf; 33)
  3. Ölü bir durumda olan yeri canlandıran Allah-u Zülcelâl insanı da diriltebilir: "... Sen yeryüzünü de ölü ve kupkuru görürsün. Fakat biz onun üzerine yağmur indirdiğimiz zaman, o harekete gelir, kabarır, her çeşitten iç açıcı bitkiler verir. Çünkü Allah hakkın ta kendisidir. O ölüleri diriltir, yine O, her şeye hakkıyla kadirdir. Kıyamet vakti de gelecektir. Bunda şüphe yoktur. Allah, kabirlerdeki kimseleri diriltip kaldıracaktır." (Hac; 5-7)
  4.         
  Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem de çeşitli hadislerinde, öldükten sonra tekrar dirilme konusunda bilgi vermiştir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

"İnsanın kuyruk sokumu kemiği (Acbü'z-Zeneb) dışındaki her şeyi, ölümden sonra çürüyüp yok olacaktır. Kıyamet günü tekrar dirilme, bu çürümeyen parçadan olacaktır." (Buhari, Müslim)

Yine, bu konudaki hadislerde, kıyamet gününde bütün insanların diriltileceği, kabirden de ilk defa Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi vesellemin kalkacağı bildirilmektedir. (Buhari, İbn Mace) Hz. Peygamber bir hadislerinde, insanların diriltilirken ilk yaratılışlarındaki gibi olacaklarını haber vermiş (Buhari, Müslim) bir başka hadis-i şerifte de: "Her kul, öldüğü hal üzere diriltilir." (Müslim) buyurmuştur.  

Haşir ve Mahşer
Haşr'in sözlük manası, toplamaktır: Mahşerde toplanılan yere denir. Terim manası ise kıyamet gününde dirilmeyi müteakip mahlûkatın bir araya toplanmasıdır.

"Sizi (aslınızı) ondan (topraktan) yarattık. Sizi (ölümünüzden sonra) yine dirilteceğiz. Tekrar dirilmek zamanında sizi bir kere daha ondan çıkaracağız." (Taha; 55) Başka bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:

"(İnkârcı) İnsan, 'Ben öldükten sonra bir daha diriltileceğim ha!' der. Bu insan hatırlamıyormu ki, daha önce de hiçbir şey değilken, biz onu yaratıp ortaya çıkardık. Rabbine yemin olsun, biz inkârcıları da, şeytanları da haşredeceğiz(diriltip mahşerde toplayacağız)." (Meryem; 66-68)

Allah-u Zülcelâl, Sûr'a son kez üfürülmesinden sonra, bütün canlıları diriltip bir geniş alanda toplar. Bu toplananlar, birbirlerine karışırlar. Haşir meydanı dümdüz bir yerdir. Haşir yeri, dümdüz ve ağaçsız olduğu için hiç kimsenin bir yere girip kendini gizlemesi veya bir gölgeye sığınıp dinlenmesi mümkün değildir.

Kıyamet günü, Allah-u Zülcelâl yeryüzünü dilediği şekle sokar. Dirilişi müteakip mahlûkat, hesap ve kısas için bu düzlükte toplanacak. Hesaplaşmadan sonra ise hayvanat toprak olacaktır.

Ba's (diriliş) be haşir, ruh ve cesetle birlikte olacaktır. Ahiretin varlığının ispatı konusunda da işaret edildiği gibi insanları yoktan var eden Allah'ın, onları çürüyüp toprak olduktan sonra, çürümüş parçalarını bir araya toplayım dirilitmeye de gücü yeter. Konu ile ilgili ayet ve hadislerin pek çoğunda bu husus açıklanmıştır.
    
"İnsan zanneder mi ki, biz onun kemiklerini toplayım bir araya getiremeyeceğiz. Evet, biz, parmak uçlarını bile derleyip iade etmeye kadiriz." (Kıyame; 3-4) 

Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "İnsanlar haşir yerine üç halde gelirler. Bir kısmı binekli olarak, bir kısmı yaya olarak, bir kısmı da yüz üstü sürünerek gelir." (Buhari, Müslim, Tirmizî) 

    
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol